Bu Blogda Ara

24 Ekim 2018 Çarşamba

BİZ ROMAYI YAKAMADIK ROMA BİZİ YAKTI :)


Floransa ve Venedikte yaşanan aksaklıklar peşimizi bıraktı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.!!!

Asıl bombalar Romada yaşandı.Önceki yazımda bahsettiğim gibi Venedikteydik.
Hayali rotamızda Venedik'ten Roma'ya  tren ile gidecektik fakat, tren fiyatlarını 30-45 Euro arasında  görünce paralarımız tutuştu yok anam yok bunun başka bir yolu olmalı dedik.

20 Euroya Flix bus otobüsü imdadımıza yetişti,sandık ve yanıldık :)Roma planımızı iki gün üzerinden yapmıştık.Erken binip 3-4 gibi Romada olsak o günü değerlendiririz en iyisi otobüsle gidelim dedik ve bindik.

Otobüs tahminimizden 2-3 saat fazla sürdü ve biz 18.00 gibi Romadaydık. Merkezden otele bineceğimiz otobüsü biliyorduk.Terminali bulduk ve otobüse bindik,hangi durakta ineceğimize dair hiç bir bilgimiz yoktu.Tahmini yol 20 dk diye hatırlıyorum.Ormanlardan garip yollardan geçiyoruz ama yakın bir bölgede olmadığımız anlaşılıyor,yanımdaki kıza sordum şu mahalleye yakın mıyız diye,orayı hiç duymadım demez mi? Dedik yine biz neyin peşindeyiz.!
İremin yanında siyahi,suratı asık,sinirli bir kadın oturuyor.Şuna sorayım mi dedi-Sor ne kaybederiz dedim.

Kadın tam bir iyilik meleği çıkmasın mı !Üşenmedi açık adresi internete girdi,baktı kalacağınız yerin durağı benim evimin orada,benimle inersiniz dedi.
Biz başımıza geleceklerden habersiz bu günü kurtardık diye sevinirken derin bir  ohhhhhhhhh çektik.

Yaklaşık 40 dklık otobüs yolculuğundan Tom and Jerrydeki bacakları gözüken kadın olduğunu düşündüğümüz ablamızla birlikte indik.

Kadınla birlikte otobüsten indik,başka bir yöne yürüyorken kedi gibi yapıştık,Çünkü etrafta hostel olabilecek hiç bir yer yoktu.
Bizim oteli aradı aradı  bulamadı,meğer bir apartman dairesini otele çevirmişler önünde oraya dair tek ibare zilinde otelin ismiymiş.Ondan bulamamışız.Zile uzun süre basmamıza rağmen kimse açmadı neyse zil bozuktur diye bozuntuya vermedik,biri apartmanın çıkış kapısından çıktı bizde içeriye daldık.Kadına teşekkür ettik ve gitti.

Sonunda bugünüde atlattık diye düşünüyoruz,sonuca çok yakınız ya hani.Apartmanın 2. katına çıktık ve hostelin ismini gördük.
İkinci ohuuumuzu da çektikten yaklaşık 5 dk sonra yıkıldık.Zile uzun süre basmamıza rağmen kimse yoktu,kapı duvardı.

İlk olarak tahminimizden geç gittiğimiz için sokakta kaldığımızı düşündük çünkü 16.00 son check-in saatiydi.Ve saat 19.00du.

Parkta mı uyucaz ya napcaz elimizde bavullar,roma merkezden uzakta,aç,yol iz bilmeyen kalacak yeri olmayan 4 madureydik.

Dışarı mı çıksak,Otel iletişim numarasını mı arasak?Taabi telefonumuz yurt dışına açık değil arayamayız,hepimiz dışarı çıksak bir daha apartmanın içine giremezdik.2 arkadaşı içeri bıraktık ben ve İrem dışarı çıkalım bir çaresini bulalım dedik.Aklımızda yapabileceğimiz hiç bir şey yoktu.

Ve o anda sanki bir şimşek çaktı,yanımızdaki dükkanın ismi İstanbul Kebab mııı!!!

Adamlar Türk olmayabilir çokta bu durumla karşılaştık fakat Türk olduklarını umarak Merhaba! deyip içeri  daldık. Hoşgeldin dediler.Tüm o nefret ettiğim Türkülerimizi o an da çok sevdim,verseler elime bir mendil Şemmame bile oynardım.
Gurbetçilerin sınırı geçtikten sonraki Türk topraklarını öptüğü gibi dönerleri öpecektim o an o derece.Bu kadar mutlu olma sebebim,bize yardım edecek tek kişi Türklerdi bunu biliyorduk,
Çünkü İtalyanlar;
1.İngilizce bilmiyor,
2.Sana yardım etmeleri için elimizde hiç bir sebebimiz yok :)

Dükkan sahibi döner istemediğimizi görünce bizi çokta umursamadı,ilk saniye bir yıkıldık ama o sırada içeriden Muhammed diye bir çocuk çıktı.Ne oldu diye?O gün orada Allahın sevgili kulu olduğumuzu anladım.Neden bu kadar abartınız başka bir otel bulsaydınız derseniz,bundan sonra İspanyaya geçecektik ve planlanan tüm bütçemiz buna göreydi.
Olayı Muhammede anlattık,Adam üşenmedi bizim otelin iletişim numaralarını arayıp İtalyanca olayı anlattı.Bu arama yaklaşık 20 dk sürdü.Biz arasaydık faturamızı düşünemiyorum.

Meğer olay çok farklıymış bizim oteli su basmış,oteli kapatmışlar :)Resepsiyonistte biz ararken markette alışveriş yapıyorum sonra arayın falan demesin mi.Biz orada ne durumdayız adamlar ne rahat.

Bu sefer Muhammed bizim mağdur olduğumuzu napabileceklerini sordu,yeni bir yer tarif ettiler orada kalabileceğimizi anlattı.Tabi biz yolu bilmiyoruz.Muhammet bizi oraya kadar götürdü.
B&B şeklinde inanılmaz tatlı bir odaya yerleştik.Tesadüf orada ki resepsiyonistin ismi Giovanniydi.Floransadaki otelimizin ismi.
Hayatımızda bu kadar sevimli birini görmemiş olabiliriz.Özellikle İtalya da :)
Biz ağzımızı açmadan Özür diledi istediğimiz bir şey olup olmadığını sordu.Kendinden bahsetti vs
O kadar berbat otellere alışmışız ve beklentimiz o kadar düşüktü ki ikram olarak kek,reçel,çay,kahve bisküvileri görünce birbirimize sarıldık.O odaya girince ayrı bir şok olduk çünkü çoook güzeldi.Üstümüzü değiştirip duş aldık ve yemeğe tabi ki İstanbul kebaba gittik.Yorgunluktan mı açlıktan mı yoksa minnet duygusundan mı bilinmez ama yediğim en güzel dönerlerden biriydi. Sonra çayı ikram olarak gönderdiler.Hayat hikayelerini anlattılar,istersek eğer hava limanına bırakabileceklerini söylediler,sohbet muhabbetle 1 saat geçmiştir.Türk olmanın en tatlı deneyimiydi.

Yer Bilgisi için buraya tıklayınız.

Birde böyle harika pideleri vardı tekrar görünce canım çekmedi değil :)
Eğer Via Nomentana Nuova a yolunuz düşerse,(ucuz konaklama için düşebilir ),İstanbul kebaba gidip karnınızı bir güzel doyurun Muhammede bizden selam söyleyin :)

Romada ki ikinci günümüz yakında bir sonraki blogta....

22 Ekim 2018 Pazartesi

BİR GÜNDE İKİ FARKLI VENEDİK

Venedik çoğu insanın hayallerini süsleyen bir şehir olsa gerek.
Ben gitmeden önce çokta Venedik hayranı biri değildim.Gittikten sonra fikrim çok değişti.Attığınız her adım bir film karesindeymişsiniz gibi hissettiren,dar sokakları içinde kaybolacağınız,suyun rengi,yapıların büyüsü ile sıradan bir fotoğraf bile sanki usta bir fotoğrafçıdan çıkmış bir yer düşünün.


Gelelim bizim maceralarımıza,
Eylül de olmanın güzelliği,havanın sıcak olmaması sebebiyle daha önce bloglarda okuduğum o kokuyla karşılaşmadık,kötü yanı günün ikinci yarısında inanılmaz bir yağmur altında kaldık ama bu da bir deneyimdi ve bizi kırdı geçirdi.

Konaklama:

Şimdi biz öğrenci bütçesiyle, Venedikte konaklamaya kalksak bir senelik yemek parasına eşdeğerdi.
Abartmıyorum günlük 300-600 Euro arası değişiyor bir kişilik konaklama.
Bizde Venedik'e en yakın bir otobüsle geçebileceğimiz, İtalyanın Cennet Mahallesi  Mestre'ye karar kıldık.

Varışımız ise komedi normalde Google Mapten baktığımızda ineceğimiz sandığımız durak Venedikteydi, Tam Mestre durağında tesadüfen Wifi biryerden bağlandı ve bende kontrol ediyim dedim,ve zönk!
İşte burada inmelisiniz diyor,ama tren kalkmaya hazırlanıyor o bavulları nasıl aldık nasıl indik bilmiyoruz.Son anda doğru durakta inmişiz.

Oteli bulduk.;Otel Giavannina.
Resepsiyon görevlisi,İngilizce konuşamıyor.Biz ödemeleri yaptığımız halde money money diyip duruyor.Ben ödendi diyorum.
Huzur dolu yuvamız
Gio bey-Pay
+We already paid.
-You have to pay
+Could you see this amount we paid ?(elimde ödenen tutarı gösteren bilgisayar çıktısı)
-You have pay (adam çıldırdı takılmış plak gibi)

En sonunda dayanamadım,ne kadar dedim?
+How much we have to pay?
-Böldü çarptı topladı ve 2,37 euro city tax! Tabii söyleyemiyor yazıyor.

Allah'ın delisi söylesene başta 3 euro için yok ödememişsiniz yok giremezsiniz.
Her gittiğiniz şehirde şehir vergisi veriyorsunuz bu arada böylece öğrenmiş olduk.1-2-3 euro arası değişiyormuş.

Neyse biz eşyaları bıraktık Floransadan dönmenin yorgunluyla biraz dinlenip Mestrede gezelim dedik.Ne gezmek ama :D

Kesinlikle turistik bir yer değil ve küçücük bir şehir görmeye değer hiç bişi yok.Saat 3 gibi dolanıyoruz her dükkan kapalı siestada,karnımız o kadar aç ki gördüğümüz ilk fastfoodçuda tavukburger söyledik..Dükkan yıl 1980den kalmış İstanbul kafeleri gibi.Neyse karnımız doydu .Alibaba diye bir market bulduk.Ürünler çok güzeldi.

Söylemek istediğim önemli bir şeyde yanınıza mutlaka bir kupa alın,gittiğiniz otelin mutfağı olmayabilir fakat mikrodalga oluyor.Bazen sıcak bir şeyler içmek istediğinizde plastik bardakta ısıtamayacağınız için sıkıntı oluyor.Arkadaşım, bizim deli resepsiyonistlerden bir bardak almak için yanlarına gitti,bu cimri adam zar zor bir bardak verdi bizimkiler ısıtıyor,işler hızlansın diye ben bir daha gittim adam biraz önce gelen arkadaşınız mıydı daha fazla bardak veremem dedi.Bende daha önce onları hiç görmedim,lütfen bir bardak alabilir miyim dedim :D Adam verdi,sonra bizi beraber kahve içerken yakaladı ama iş işten geçmişti :D

Akşamı metro istasyonunun yakınında Venedik'e gitmemiz için almamız gereken otobüs biletleri bulunuyor.
Bu çok çeşitli;

Venedikte Ulaşım:
Biz tüm aradaki motorları da kullanabileceğimiz Mestreden kullanacağımız otobüsü de içeren 24 saatlik kullanımı olan bir çeşit tercih ettik.24 saate 20 Euro ödedik.
Eğer Mestre'nin nasıl bir yer olduğunu bilseydik kaldığımız gün erkenden 36 saatlik bir bilet alır iki gün Venedik'te geçirirdik.Bir bakıma da öyle oldu .


Akşamdan bileti almıştık.Sabahı uyanıp Venedike geçtik bir sürü motor bir sürü hat var.Kafamıza göre ilkine binip sokakların büyüsünde kaybolduk.Dükkanlarda koca bir dilim halinde satılan pizzalar var tanesi 3 Euro oluyor onlardan alıp gördüğümüz her dondurmacıdan birer dondurmayla karnımızı doyurduk.Sonra diğer rotaları deneyecekken hava inanılmaz bir şekilde patladı.Nasıl yağmur.Saat 4 gibi.Kalsak sığınacağımız bir yer yok.Kıyafetler hep yazlık ayağımızda terlikler napalım.
Mestreye geri döndük.Biletin sınırsız olduğu için herhangi derdimiz yoktu.
Sırılsıklam olmuş halde otele döndük kendimizi kuruturken hava birden açtı.Bizde tekrar hazırlanıp geri gittik.Hava kararmak üzereydi ve biz Gondola binememiştik. Saat 19.00dan sonra Gondol fiyatları da uçmuş yok 200 euro felan diyolar .Zar zor 120 euroya ikna edip şehri birde sularının içinden gördük.



Değiyor gerçekten.İndikten sonra biraz gezdik,turistik eşyalar vs satın alındıktan sonra saat 20.30 oldu ve bir restorana geçtik.Ben Lazanya yedim kızlar makarna yedi,Lazanya harikaydı.
Sonra yine o beleş otobüsümüzle Mestreye döndük.

Tabi o saatte ,aşırı elit mahallemiz sokakta 4 kız görüp laf atıp takip etmiyor :)Kafamıza şapkaları geçirip otele koştuk.

Otelde çığlık çığlığa bir kadın bornozuyla koşuşuyor,paramı ver diye.Hayat kadınlarıyla aynı oteldeyiz,ne kadarda hoş diyoruz. Mestrede 'You have to pay' demek moda herhalde.Yalnız biz o kadar yorgunuz,o güne kadar neler görmüşüz ki umurumuzda olmayıp yukarı çıkıyor.
Yatarken ne yattığım yatak,ne konforum,ne bağıran kadın kimse aklımda yok.
Tek düşündüğüm hayal edip gerçekleştirebilecek enerji ve motivasyona sahip olduğum için şükretmekti.

Venedik bizim için adrenalin dolu,müthiş eğlenceli bir şehirdi.
Bir daha gider miyim?
Yüz kere bin kere evet !

Venedik' in Şahsıma :) Katkıları,

  • Dondurmanın asıl tadını,
  • Türklerin her an her yerden çıkabileceğini,
  • Avrupanında leş semtleri olduğunu,Türkiyenin bir çok açıdan daha gelişmiş olduğunu,
  • İtalyanların ne kadar zevkine düşkün olduklarını,
  • İtalyanların İngilizce bilme oranının epey düşük olduğunu,
  • Suların altında kalan bir şehrin büyüsünü
  • En leş yerde bile mutlu olabilineceğini öğrendim.
Daha ne olsun :)



16 Ekim 2018 Salı

FLORANSADA TOPLAMA KAMPI DENEYİMİ :)


Eylül ayı İtalya gezisi için en uygun zaman olabilir.Çünkü çok sıcak günlerde neminde etkisiyle insan yürürken harap oluyor.Bu şekilde düşünerek 1-10 Eylül arası İtalya gezimizi planladık.4 arkadaş Sabiha Gökçen hava limanından Pegasus havayolu  ile uçtuk.
Bizim şehir planlarımız biraz karmaşık oldu.Sebebiyse danıştığımız bir tur firmasıydı.(Ah Erkannnn)Bologna dan Floransaya geçip,Venedik,Sonra Roma yaptık.

Sonra anladık ki bize inanılmaz saçma bir tur planlamış sırf daha ucuz olsun diye şehir arası ulaşımla bize aynı fiyata gelecekti ama biz o sıra Leyla gibiydik her şeye okey dedik.

Doğru Sıralama Roma-Floransa-Venedik olmalıydı.Siz o şekilde planlayın.
Normalde 1-2-3 yazdığım şekilde gitmeliydik. Ama biz o çizgideki gibi dolandık durduk.


İlk Gün:Eğer Floransa Venedik gezicekseniz bu rota sizin için oldukça uygun!

Sabiha'dan 14.15 de uçuşumuz vardı,Pegasus sağolsun yine rötarla yaklaşık 15,30 de uçağa bindik.2 saat 45 dakika süren yolculuğumuzdan sonra indik.
Havalimanından otobüsle tren istasyonuna (5.50Euro) gittik(Staziona Centrale),yaklaşık 35 dakika sürdü,oradan Firenze (S.M.N)e bilet aldık.
10 -25 Euro arası değişiyor fiyatları,gittiğiniz saat ve hız oranına göre değişiyor.

Saat ve ücret detaylarına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz,önceden satın alınabilir.Fakat gördüğüm çoğu kişi önceden alıp kaçırıyor,bu yüzden ya tahmininizden 1-2 saat ileriye bilet alın ya da bırakın orda ki makinelerden alın.

Sonra Firenze(Türklere göre Floransa) merkezi tren istasyonunda inip kalacağımız otele gidecek otobüsü beklemeye koyulduk.

Meğer yanlış yönde bekliyormuşuz,Bileti bu arada şoförden alabiliyorsunuz,bilet aldıktan sonra Otel çıktısını aldığımız sayfayı şoföre gösterdik.
Otobüs şoförü noooo diyip diğer tarafı tarif etti.Beklememiz gereken nur topu gibi +40 dkmız daha oldu.Saat 22.45 i bulmuştu.Otobüs geldi.Bindik,oldukça dar sokaklardan dünyanın  en korkunç hosteline gittik.
Saat 23.45 de otelin giriş kapısını gördük,Evet ismi yazıyordu kapının üstünde fakat ilerde hiç bir yerleşim yeri yoktu.
 Issız bir sokak düşünün.Etraf orman ve dikkat vahşi hayvan çıkabilir levhaları dolu. Napalım napacağımız derken o saatte sokakta kalma gibi bir durumumuz olmayacağı için yürüyüp yolun sonunu görmeye koyulduk,ışıklandırma yok.Etraftan bir ses duyduk bize doğru koşuşan,geyiğin teki çıktı ormandan.Biz zaten şok,tırs tırs olduk.Dedim ki yapıcak bişey yok ben yürücem,Aslı çıktı ben de geliyorum,diğer ikisi napsın dursa ormanın içi bari hareket edip çıkış yolu bulabiliriz diye arkamızdan devam ettiler.

Yaklaşık 15 dakika ormanda yürüdükten sonra oteli sonunda bulduk.Derin bir oh çekerken,4 kızın orada olduğunu gören otelin garip misafirleri hepsi birden bize bakıyordu.Buradan ölmeden çıkarsak,çok şanslıyız dedik ve şanslıymışız.

Sabah dayak yemiş gibi uyandıktan sonra ikinci güne yola koyulmak için otelin lobisine indik. Birden 20-30 kişi bir kağıda bir şeyler yazıyor,yoklama alındı imzalar atıldı,büyük ihtimal ya yurt olarak kullanılan bir yere gitmişiz, ya da toplama kampı :)

Otelin linkini atıyorum.Sakin yanılıp ta rezervasyon yaptırmayın.

İşte o yer ;
Hostel Villa Camerata 

Ah o koltukların dili olsada konuşsa
O kırmızı koltuklar Hostelde Wifinin çektiği tek yer olma sebebiyle,Metrekareye 4 insan düşüyordu.Resimdekine aldanmayın,daha yeni tanıştığınız bir kişiyle yakın akrabalık bağları kurabilirsiniz benden söylemesi.Foto soldaki iki çocuğu tanıyorum mesela,hiç kalkmıyorlar :D

Sonrasında orda tanıştığımız Angelo bize gitmemiz gereken yerleri gösteren bir harita paylaştı.Kendisi sokak ressamıymış,gitti üşenmeden çizim defterini getirdi ve göstermeye başladı,bize gösterdiği yabancı ünlüleri biz dalgasına türkiyeden bazı sanatçılara benzettik.

Adam Britney Spears'i gösteriyor,biz aa bu Seda Sayan mı diyoruz.Adam oo Who's Seda Sayan diyor ve tabi orda kopuyoruz.Sedoşş kızzz seni yaban ellerde ünlü ettik.


Seda Spears


Neyse diğer gün kalkıp kek kahve bişeyler yedikten sonra ,lobideki görevliden yardım alıpotobüse binip merkez tren istasyonun oradan Firenze Katedrale doğru yürüdük.Bizim Floransa'yı keşfetmemiz için bir günümüz vardı.

Merkezi Tren İstasyonundan Michalengelo tepesine uzanan rotamız

Floransa Kathedralinin içine girmek istiyorsanız,kıyafetinizin dizin altında,kol ve göğüslerin kapanacağı bir şal almanızı öneririm.Yoksa bizim gibi sırayı bekleyip girişte kovulabilirsiniz :)


Floransa Kathedrali

Kathedralin çevresinde ufak bir dondurmacıdan dondurma aldık tadını hala unutamıyorum.İtalyadaysanız mümkün olduğunca çok dondurma yemenizi öneririm.Sonrasında özlüyorsunuz.Sokağın her yanı sanat müzesi her yere gire çıka devam ediyorsunuz.

Sonrasında planlamadan devam ettik Ufizzi'den Signoria Meydanı yol zaten sizi götürüyor.Sokaklar harika!
Ponte vechio köprüsüne geçtik,üzerinde kuyumcular var,tabi bizi ilgilendiren tarihi yapısı ve manzarası oradan geçerken biraz dikkatli olmakta fayda var,çok kalabalık ve insanlarla dip dibe devam ediyorsunuz.

Sonrasında Meşhur Michelengielo tepesine çıkalım dedim.Tabana kuvvet basamaklar yürü yürü bitmedi diye düşünürken o manzarayı görünce yorgunluğumuzu unuttuk.

Kalabalığın arasına karıştık,oturup tanımadığımız dilini bilmediğimiz insanlarla ortak şarkı söyledik.Harika bir atmosferdi,benim için unutulmaz bir anıydı.Arkadaşımın İtalyan polisleri görünce açık kalan ağzını kapatıp son otobüsle merkeze dönmeye karar verdik.Otobüs otobüs değil deliler yurdu orada ki grupta başladı şarkı söylemeye,melodisine aşina olduğumuz şarkılarda bizde oynadık.Hatta videolarımızı çektiler.

Otele dönüş yolumuz ,bir önceki günün aksine korkuyla değil,muhteşem bir günün tatlı yorgunluğuylaydı.O karanlık yol bizim kabusumuz değildi artık.
O günle birlikte en korkutucu duyguların bile hızlıca yok olabileceğini de gözlemlemiş olduk.
Floransanın Bana Katkısı:


  • Gelişmek için illa dikine binalar dikmek zorunda olmadığımızı,(Adamlar aşmış,biz tarihi eser görsek asfaltla kapatırız,yıllar önceden kalan tüm kültürel mirası korumuşlar)
  • Çok alakasız alanlarda otobüsle ayakta ilerlerken birden bir şarkı eşlik etmenle yaşadığın an en unutulmaz anların olabileceğini,
  • En çıkmaz sokak dediğiniz anlarda kaydırakla kayıyor gibi bir eğlenceye çıkabileceğini öğrendim.

11 Ekim 2018 Perşembe

AYNI ÜLKEDE NEDEN FARKLI YORUMLAR?


Almanya gezimden sonra Avrupa'ya hayran kaldığımı ve bakış açım büyük oranda değiştiğini söylemiştim.

Sonrasında 2016 yılında İtalya ve İspanyaya, Hollanda'ya gittim.En son 2018 Haziranda Praga gittim.
Öncelikle şunu söylemek isterim ki bulunduğunuz yeri beğenip beğenmemenizi;

  • Yanınızdaki kişi,
  • Ruh haliniz ,
  • Paranız belirler.
Bugüne kadar,tek başıma,erkek arkadaşımla,kız arkadaşlarımla seyahate çıktım,hepsinin keyfi ayrıydı.

Not: Kız arkadaş demişken öyle yeni tanıştığınız kankinizle çıkarsanız sonradan kavga ederek dönersiniz benden söylemesi.Biz 5 kız yediğimiz içtiğimiz bir,sabah kalktığından uyuyana kadar yazışan,her an her hissi birbiriyle paylaşan arkadaşlarız.Üniversite döneminde her gün bir aradaydık,şimdi aylık buluşmalarla kaldığımız yerden dostluğumuza devam ediyoruz.Buluşma planı detayları öğrenmek isterseniz başka bir yazımda anlatırım :)

Genelde yanımdaki insanlar çok problem çıkarmayan tipler,onlar keyif aldıkça ben mutlu oluyorum.Enerji yanındakini etkiliyor bunun farkındayım.Eğer yanımdaki kişi mız mıza başladıysa çaktırmadan ima ediyorum ki sussun :)
Ben mi nasılım ?
Ben keşfetmeye öylesine odaklanıyorum ki ruh halim pozitif ötesi oluveriyor (normalde asla böyle biri değilim)kendimi adete bir gezgin gibi hissedip,ne olsa yılmıyorum.Evden 10 dk yola yürümeye üşenen ben ,40 yıllık jogging yapan kişiler gibi yorulmuyorum günde 20 bin adım buluyor.Açlık susuzluğa ise iyi dayanırım çıtım çıkmıyor,dönerken ne mi oluyor HASTA oluyorum.İstisnasız her seyahatimde hastalanıyorum  :)Ama kendimi inanılmaz özgür hissediyorum ve o hisse bayılıyorum.



Ruh hali konusuna gelirsek,cidden orda bulunma amacınız yorumunuzu büyük ölçüde etkiliyor,ben Amsterdam'a hastayken ve seyahatimin son günlerimde gittiğim için(erkek arkadaşımla vedalaştığım yer) nefret ettim.Birde hava aşırı erken kararıyordu bastı.

Yani her yorum kişinin kendi ruh halinden bir parçadır,siz gitmeden nasıl olduğunu asla bilemezsiniz.
Gidin ve görünnnnn:)




1 AY BOYUNCA ALMANYADA NASIL ÜCRETSİZ YAŞADIM?


Hollanda'ya gelmeden 2 sene önce yurtdışına ilk yolculuğum olan Almanya'ya gitmiştim.

Gençtur aracılığıyla Almanya ya gidip 1 ay kalmıştım.O döneme kadar her Türkün yaptığı yanlışı yapıp sadece gramer ezberlediğim için;

-Fine thanks and you? Thank you sit down -dan öteye geçememiştim.Herkese sit down diyesim geliyodu. Ayakta olanlara ölüüüüüüüüm :)

Paralel evrende öğretmen ben


Neyse gittik 10 farklı milletten insan.Dünyanın en tatlı kasabasında (1.5-2 saat uzaklıkta Lutherstadt-Wittenberg şehrine) gittim.Kaldığımız yurttan 1 saat bisikletle merkeze inip(1 hafta sonra yarım saatte gitmeye başladık) Drama-Resim dersine giriyorduk.El kol Allah ne verdiyse.İnanılmaz tatlı arkadaşlıklar edindim.Avrupayı ilk orasıyla tanımam ,düzene,insanların saygısına,doğasına hayran olmamı sağladı.Ülkemden başka bir dünya da varmış bunun farkına vardım.Bize göre zorunluluk olarak düşündüğümüz ürünlerin aslında lüx olduğunu -gelişmiş-ülkede anladım.


Tek İphone kullanan bendim,kıyafet desen her gün aynı şeyleri yıkayıp kullanırlardı.
Bizde bu durum o kadar garip karşılanır ki arkadaşımızda kaldığımızda aynı kıyafetle işe okula gitmemek için yedek çanta yaparız.Değil mi ?

Tüketim çılgınlığı kısa filminden bir kare
Eğer tüketim çılgınlığı konusu ilgimi çekti diyorsanız,buraya tıklayın ve şu güzel kısa filmi izleyin derim.


Ben koca valiz,,makyaj çantam iphone'numla ve yedek şarj cihazlarımla ilk kez abarttığımızı hissettim.İnsanlar sana söylediklerin,davranışların,düşüncelerin için de değer verebiliyormuş.Ve biz aslında lüx içinde mutsuzmuşuz cidden onu anladım.Çünkü her zaman daha yenisine ulaşma hedefimiz var ve bu hedef tam ulaşacakken daha yeni bir şey eklendiği için sonsuza kadar başarısızız.

Almanların çalışma disiplini ve asık suraklılığını bilemem uzun süre yaşayanlara sormak lazım.Benim grup liderim,turizm firmasında çalışan bayan ve gruptaki Alman arkadaşım bana o kadar iyi davrandılar ki ben çok sevdim.Ayrıca bir kreşin üst katında kaldığım için çocukların velileri ile sürekli karşılaşırdım.Günaydın derlerdi bende sağa sola bakıyodum kime diyor bu diye meğerse banaymışşşşşşşş :D

Genel yurtdışında yaşayanlarda şu şikayet var,insanlar çok soğuk.İstanbulda yaşayan biri olarak,oturduğum apartmanda günaydın demezsem kimse demez.Hatta giriş katta oturan tüm sigara için bayan sözüm sana,birini gördümü ışık görmüş tavşan gibi kaçar.Çokta meraklıydım meymenetsiz yüzüne neyse...Kimseye çat kapı gitmem(ablam dahil).Plansız bir şey yapmayı sevmem..Sınırlı arkadaş grubum var onun dışında kimseye samimi davranmam.Sınırlarım vardır aşana güle güle.

Belkide bu yüzden adamlar soğuk gelmedi,asıl soğuk benim :)

Neyse Almanya yolculuğu bana çok şey kattı.Ve bayıldım.Kasaba benim yaşımda birine göre sıkıcı sayılabilirdi.Ben bisiklet kullanmayı,doğada gezmeyi,göl kenarında vakit geçirmeyi,yeni kültürler öğrenmeyi çok sevdiğim için o kasabaya aşık oldum.
Küçük binalar minik dükkanlar

Bisikletle geldiğimiz merkez

Ve böylece gezi aşığı oldum çıktımmmmm.

Almanyanın Bana Kattıkları:


  • Ailemden uzak yaşayabileceğimi,
  • Hiç tanımadığın insanlarla aynı odada kalıp güzel vakit geçirebileceğini,
  • Yurdışına ilk çıkanların korkabileceğini,korkunun normal olduğunu,
  • Farklı milletten arkadaşların olabileceğini,
  • Özellikle Türk ön yargısını kırabileceğimi,
  • Bir süre doğduğun büyüdüğün yerden uzak yaşamanın hayatım için müthiş geri dönüşlere sahip olabileceğini öğrendim.


Hala blog okuyan var mı bilmiyorumm :) Eğer okuyorsanız yorumlarınızı bekliyorum.


10 Ekim 2018 Çarşamba

NE İŞİM VAR BENİM HOLLANDADA?


Hollanda maceramdan başlıyayım,erkek arkadaşımla tanıştıktan sonra beni Hollanda'ya 1 haftalık geziye çağırmasıyla başladı.O dönem üniversite okuyordum,yazın yurt dışına çıktığım için vizem vardı.Üniversitedeki hocam şansıma,şehir dışında bir seminere katılmak zorunda olduğu için 2 hafta derse gelmeyeceğini söyledi.Vuhuuuuu,Fırsat bu fırsat deyip ilk fırsatta bilet alıp birazda kazıklanıp(o dönemde Euro 3TL tabi şuanın en uygun fiyatı o dönem kazık gelmişti)uçağa bindim.

Kasım ayıydı,Hollanda'nın soğuk olduğunu biliyorum.kalın montum iki kazağım pantolon altı taytla tam bir ayıcık gibiydim.





Aman o ne soğuk değil bildiğin döven bir hava.O dönemde son 90 yılın en soğuk rüzgarları varmış.Ben 20 derecede üşüyen biri olarak Hollanda'nın soğuğuna 4 gün dayanabildim 5.gün ağır bir grip oldum.Neyse olmadan önceki günlere dönelim.
İlk olarak Roterdama geçtik,pek bir albenisi yok ama sevdiğinle gezince her yer güzel,benim en sevdiğim yer,tartışmasız kapalı pazarıydı.Farklı meyve sebzeler,yemekler kapalı sıcak alan en sevdiğim :D

Roterdam Markhal
Diğer gün Leiden'a geçtik.Beni en mutlu eden şehri orası oldu.Çünkü şirin küçük bir üniversite şehri,mimik şirin dükkanları,ulta iştah açıcı tatlıcıları,nazik satışçılarıyla gönlümü çaldı.
Genelde hollandaya turist olarak giden Türklerin tercih etmediği bir yer,ama beni çok mutlu etti.Olay beklentinin ne olduğu aslında.Bir yerin huzur barındırması benim için çok önemli.Orda huzurlu hissettim.

Suschi şeklinde şekerler

Şeker ötesi tatlılar


Şehrin ortasından geçen kanal
Öncesinde mağazaları gezdik sonra bir çin restoranında Noddle yedik.Kasadaki kız çok tatlıydı,hemen ingilizceyle nasıl yardımcı olcağını sordu,erkek arkadaşım Hollandaca bilmesine rağmen İngilizce devam ettiler istemsizce,o kadar -yabancı dil-olarak gelmiyor ki onlara şaşırdım :)
O an kendimi Üsküdar'da Türkçe konuşmak varken İngilizce konuşmaya çalışırken düşündüm de garip geldi.Neyse bizimki et yemek istedi helal sertifikasını sordu kız üşenmeden gitti getirdi.Böylece mis gibi karnımızı doyurduk.
Sonraki gün Amsterdamı gezdik.Meşhur patates kızartmalarını yedik.Mayonez bildiğimiz mayonez gibi değilde krema gibi ben çok beğendim.


Sonraki gün kaldığımız küçük kasabada vakit geçirdik,Albertheijn benim gibi market sevdalılar için bulunmaz cennet. Bayıldımmmmm :) Tek olsam 24 saat takılırım yani binlerce çeşit ürün birde bedava kahve,wifi daha ne isteriz.

Benim için çok tatlı Semih için ne var ki bunda evleri vol 123

Açık hava Zara Home müzesi gibi :)
Ulaşım çok pahalı,Otobüste başta sizden en uzak yol ücreti alıyor inecekken orta kapıdaki makinaya tekrar  basıp gitmediğinizi durak ücretlerini geri alıyorsunuz unutmayın.

Dönüşü ise Schiphol'den yapıyorum,geriye sevdiğim,sağlığım(bir hafta ağır grip oldum),ve güzel anılar bırakıyorum.
Ama biliyorum ki bir daha görüşeceğiz :)


SELAM CANIM TANIŞALIM MI ?

Merhaba blog dünyasına bende yerimi alıyorum.Beni tanıyın blogu yazıyım.Şimdi şöyle,

Şuan İstanbulda bir firmada çalışıyorum.Yaklaşık bir buçuk sene sonra Hollandaya taşınıcağım kısmetse.Erkek arkadaşım Hollandalı bir Türk,ve beraber bir hayatı orada mı burada mı inşaa etmemiz daha mantıklı diye düşündük.Sonuç Hollanda çıktı.

Bu süreci ve önceki yıllarda yaşadığım yurt dışı deneyimleri de harmanlayarak yazmak istiyorum.
Kurallar üzerine değil de daha çok hikaye tadında anılarımla burada olacağım.
Çünkü beni ben yapan yaşadıklarım ve bunları paylaşmaktan mutluluk duyarım.

Bumerang - Yazarkafe