Bu Blogda Ara

10 Ekim 2018 Çarşamba

NE İŞİM VAR BENİM HOLLANDADA?


Hollanda maceramdan başlıyayım,erkek arkadaşımla tanıştıktan sonra beni Hollanda'ya 1 haftalık geziye çağırmasıyla başladı.O dönem üniversite okuyordum,yazın yurt dışına çıktığım için vizem vardı.Üniversitedeki hocam şansıma,şehir dışında bir seminere katılmak zorunda olduğu için 2 hafta derse gelmeyeceğini söyledi.Vuhuuuuu,Fırsat bu fırsat deyip ilk fırsatta bilet alıp birazda kazıklanıp(o dönemde Euro 3TL tabi şuanın en uygun fiyatı o dönem kazık gelmişti)uçağa bindim.

Kasım ayıydı,Hollanda'nın soğuk olduğunu biliyorum.kalın montum iki kazağım pantolon altı taytla tam bir ayıcık gibiydim.





Aman o ne soğuk değil bildiğin döven bir hava.O dönemde son 90 yılın en soğuk rüzgarları varmış.Ben 20 derecede üşüyen biri olarak Hollanda'nın soğuğuna 4 gün dayanabildim 5.gün ağır bir grip oldum.Neyse olmadan önceki günlere dönelim.
İlk olarak Roterdama geçtik,pek bir albenisi yok ama sevdiğinle gezince her yer güzel,benim en sevdiğim yer,tartışmasız kapalı pazarıydı.Farklı meyve sebzeler,yemekler kapalı sıcak alan en sevdiğim :D

Roterdam Markhal
Diğer gün Leiden'a geçtik.Beni en mutlu eden şehri orası oldu.Çünkü şirin küçük bir üniversite şehri,mimik şirin dükkanları,ulta iştah açıcı tatlıcıları,nazik satışçılarıyla gönlümü çaldı.
Genelde hollandaya turist olarak giden Türklerin tercih etmediği bir yer,ama beni çok mutlu etti.Olay beklentinin ne olduğu aslında.Bir yerin huzur barındırması benim için çok önemli.Orda huzurlu hissettim.

Suschi şeklinde şekerler

Şeker ötesi tatlılar


Şehrin ortasından geçen kanal
Öncesinde mağazaları gezdik sonra bir çin restoranında Noddle yedik.Kasadaki kız çok tatlıydı,hemen ingilizceyle nasıl yardımcı olcağını sordu,erkek arkadaşım Hollandaca bilmesine rağmen İngilizce devam ettiler istemsizce,o kadar -yabancı dil-olarak gelmiyor ki onlara şaşırdım :)
O an kendimi Üsküdar'da Türkçe konuşmak varken İngilizce konuşmaya çalışırken düşündüm de garip geldi.Neyse bizimki et yemek istedi helal sertifikasını sordu kız üşenmeden gitti getirdi.Böylece mis gibi karnımızı doyurduk.
Sonraki gün Amsterdamı gezdik.Meşhur patates kızartmalarını yedik.Mayonez bildiğimiz mayonez gibi değilde krema gibi ben çok beğendim.


Sonraki gün kaldığımız küçük kasabada vakit geçirdik,Albertheijn benim gibi market sevdalılar için bulunmaz cennet. Bayıldımmmmm :) Tek olsam 24 saat takılırım yani binlerce çeşit ürün birde bedava kahve,wifi daha ne isteriz.

Benim için çok tatlı Semih için ne var ki bunda evleri vol 123

Açık hava Zara Home müzesi gibi :)
Ulaşım çok pahalı,Otobüste başta sizden en uzak yol ücreti alıyor inecekken orta kapıdaki makinaya tekrar  basıp gitmediğinizi durak ücretlerini geri alıyorsunuz unutmayın.

Dönüşü ise Schiphol'den yapıyorum,geriye sevdiğim,sağlığım(bir hafta ağır grip oldum),ve güzel anılar bırakıyorum.
Ama biliyorum ki bir daha görüşeceğiz :)


2 yorum:

Bumerang - Yazarkafe